Japonya’ya İslam’ı tanıtan seyyah: Abdürreşid İbrahim
“Kimdi kürsüdeki? Bir bilmediğim pir amma,
Hiç de bigâne değil kalbe o câzip sima.
Bembeyaz lihye-i pâkiyle, beyaz destârı,
O mehib alnı, o pek mûnis olan didârı
Her taraftan kuşatıp bedri saran hale gibi,
Ne şehâmet, ne melâhat veriyor, yâ Rabbi!”
Mehmet Akif Ersoy’un “Süleymaniye Kürsüsünde” ismini taşıyan manzumesinde, yukarıdaki dizelerde bahsettiği, Süleymaniye kürsüdeki pir Abdürreşid İbrahim Efendi idi. O, hak din İslâmı öğretme aşkıyla yanıp tutuşan bir alimdi. Ülke ülke gezerek İslamı tebliğ etti. Seyyah-ı Şehir lakabını aldı. Genelde zulme ve haksızlığa uğrayan Müslümanların özelde ise Rusya Müslümanlarının uğradığı haksızlıklarla mücadele etti. Japonya’yı İslamla tanıştırdı. Japonya’da ilk caminin yapılmasına vesile oldu.
İçindekiler
Abdürreşid İbrahim
Abdürreşid İbrahim, 3 Nisan 1857’de Sibirya’nın Tobolsk şehrindeki Tara kasabasında Buharalı, Özbek asıllı Müslüman bir aileye mensup olarak doğdu. Kendisini 1924’te Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’na verdiği bir dilekçede “aslen ve neslen Türk” olarak tanıtmıştır. İlk dini bilgilerini babası Ömer Bey’den alan Abdürreşid İbrahim’in annesi Afife Hanım ise Başkurt Türklerindendir ve uzun yıllar medreselerde öğretmenlik yapmıştır. Böylece Abdürreşid İbrahim Efendi hayata ilk adımlarını İslâmi düsturla atmış ve bu yolda ilk adımların izinden sağlam adımlarla devam etmiştir.
Tahsil hayatına 7 yaşındayken Tara’ya 80 km uzaklıktaki yatılı bir medresede başladı. Buradan 8 ay gibi bir süre eğitim gördükten sonra çeşitli sebeplerle ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra yine doğduğu yerden uzak bir yerde eğitim hayatına devam etti. 14 yaşına geldiğinde annesini ve babasının ölüm haberiyle yıkıldı.
14 yaşında yetim kaldı…
12 yaşındaki kız kardeşine artık o göz kulak olmak zorundaydı. Üstelik maddi sıkıntılarla da boğuşuyordu. Kardeşini de alarak Kazan’a yerleşti ve burada hem çalışıp hem de Kışkar Medresesi’nde eğitim hayatına devam etti.
Hayatını bir düzene koymaya çalışıyordu. Eğitim aşkını da tüm zorluklara rağmen devam ettiriyordu. Ancak 20’li yaşlarına geldiğinde Osmanlı-Rus Savaşı çıkmıştı. Bu nedenle Ruslar denetimleri sıkılaştırmıştı.
1 yıl boyunca hapis hayatı yaşadı…
Abdürreşid İbrahim bu denetimlerin birinde pasaportsuz yakalandı ve hapse atıldı. (1878) 1 yıl boyunca hapishane hayatı yaşayan Abdürreşit İbrahim zorluklarla mücadele etmeye küçük yaşlarda başladığı için bu durumla da başa çıkmaya çalıştı. Hapishanede çok sayıda derin düşüncelere sahip bilgili Müslüman Türklerle tanıştı, onlarla yaptığı istişareler sayesinde hayata farklı bir gözle bakmaya başladı. Hapishanede bir taraftan Medine’ye gidip eğitim hayatına orada devam etme isteğine kapılırken bir taraftan da daha sonra kaleme alacağı “Hapishane Esrarı” isimli kitabı kafasında ve notlarında şekillendirmeye başlamıştı.
Medine’de eğitimini tamamladı…
1879’da İstanbul’a ordan da Hicaz’a gitti. Hac vazifesini yerine getirdi. Medine’ye yerleşti. (1880) artık 23 yaşında genç bir delikanlıydı. Burada Rusya Türklerinden olan Ahmet Ziya Efendi’nin yanında eğitim hayatına devam etti. Fıkıh, tefsir, kıraat gibi eğitimler aldı. Arapça ve Farsça dilleri ile yakından tanıştı. Ardından icazetnamesini alarak 1884 yılında İstanbul’a döndü. Burada önemli isimlerle (Muallim Naci, Ahmet Vefik Paşa, Münif Paşa) tanıştı.
Doğduğu yere eğitim vermek için döndü…
1885 yılında doğduğu kasaba olan Tara’ya döndü. Burada evlendi ve medresede ders vermeye başladı.
Çocukluk zamanında eğitime ulaşmanın zorluğunu yaşamıştı buradaki eksikliği tamamlamak usûl-i cedîd mektebi açtı. Ancak yeterli değildi. Medreselerin birbirinden ve dünyadan kopukluğu Abdürreşid İbrahim Efendi’yi çok rahatsız etmeye başladı. Bu durum üzerine yoğunlaştı. Sonraları kaleme alacağı Tercüme-i Halim adlı eserinde eğitimle ilgili gördüğü eksiklikleri şöyle anlatmıştı:
“Medreselerde nizam intizam hiç yok, ders okuma oldukça kötü, ayda haftada bir ders okutuluyor. Talebe, kendi kendine çalışır, mütalaa ederse, bir derece tahsil etmiş olur. Elbette böyle talebeler çok olmaz. Bu halde, bir talebenin medresede yirmi sene kalması adeta mecbur olmuştu. Hocalar bu durumun islahı için hiçbir çalışma yapmıyorlar. Talebelerde ahlak gayet kötü, tütün, enfiye ve iskambil gibi bütün kötü alışkanlıklar çok yaygın.”
Bu sözleriyle esaretin temelinde eğitim eksiliğini gördüğü açıktı. Bu soruna çözüm üretmek için harekete geçti. Önce yetiştirdiği öğrencileri İstanbul’daki iyi eğitim veren medreselere yerleştirdi. Bu onun Rus Müslümanları arasında tanınmasına ve saygı duyulmasına da vesile oldu. Ancak yeterli değildi. Ardından Sultan 2. Abdülhamid’in de desteğiyle İstanbul ile Tura arasındaki bağı güçlendirmek amacıyla bazı adımlar attı. Amacı birbirinden kopuk olan Müslüman toplulukları bir arada tutmak ve bağı kuvvetlendirmekti. Rusya Müslümanlarının gördüğü haksızlıklar karşısında kendini yalnız hissetmemesini sağladı. Onları Osmanlıya yakınlaştırıp bağları sıkı tuttu. Tara’dan İstanbul’a öğrenci akını Rusları rahatsız etmeye başladı. Abdürreşid İbrahim’in faliyetlerini sürekli engelleme yoluna gittiler. Tara’dan İstanbul’a öğrenci akınının önüne geçtiler. Ancak bu İbrahim Efendi’yi durdurmaktan ziyade daha çok hırslandırdı. 1892’de Orenburg Şer’i Mahkemesinde kadılık yapmaya başladı. Bu mahkemede haksızlığa uğrayan Müslümanları görmezden gelinmemesi için canla başla çalışmıştır.
Rus baskısına karşı mücadele verdi…
1895’te artan Rus baskısı sonrası İstanbul’a döndü. Burada “Çolpan Yıldızı” isimli Rusya’daki ilk Türk siyasi belgesi olarak bilinen broşürü yayınladı. (Çolpan Yıldızı, Rusya’daki ilk Türk siyasi belgesi olarak gösterilir. 19.yy sonu Türk dünyasını anlamak için oldukça kıymetlidir. Rusların baskını, zulmünü konu alır.) 1896’da Buhara’ya ziyarete gitti. Ardından Mısır, Filistin, İtalya, Fransa ve Türkistan gibi yerleri gezdi. 3 yıl süren bu seyahat aslında kendi cihadıydı. Buralarda Müslümanların ve Türklerin çektiği sıkıntıları daha yakından görürken aynı zamanda da İslamı tebliğ görevini yerine getirdi. Ardından tekrar Petersburg’a gitti. Burada Mir’at, Ülfet, El Tilmiz, Sirket, Necat isimli dergiler çıkardı. Amacı hem Türklerin hem de Müslümanların çektiği sıkıntıları anlatmak onlar arasındaki bağı bir şekilde diri tutmaktı. Yayınları “Zararlı Yayın” olarak görülüp durduruldu. Hapse atıldı ama halkın yoğun tepkisiyle karşılaşan Rus hükümeti serbest bırakmak zorunda kaldı.
1. Dünya Savaşı sırasında Rusya Müslüman Türk Kavimleri Himaye Cemiyeti için çalıştı. Bu cemiyetin bir üyesi olarak durmak bilmez dünya rotalarına Budapeşte, Viyana, Berlin, Sofya ve Zürih’i de ekledi. Buralarda Ruslaron Türkler ve Müslümanlar üzerindeki zulmünü dile getirdi. Rusya Müslümanlarının siyasi bir temsilcisi gibi çalıştı. 1905 yılında Rus İhtilalinin ardından Müslümanların ileri gelenleri ile toplandı. Müslüman Rus esirlerden oluşan bir birlik kurmaya çalıştı.
Japonya’da İslayet’in tanınmasını sağladı
Daha sonra Uzak Doğu seyahatine çıktı. Moğolistan, Hindistan, Mançurya, Kore, Japonya, Çin vb. ülkeleri ziyaret etti. İtalyanların, Trablusgarp’ı işgale kalkışması ile cepheye katıldı. Hem savaştı hem de halkı direniş için örgütledi. Cihada davet etti. Yine daha sonra patlak veren Balkan Savaşı’nda da Osmanlıya destek olunması için daha önce ziyarete gittiği yerlerdeki Müslümanları bilinçlendirdi.
Abdürreşid İbrahi Efendi, Japonya halkının ahlaki yaşantısını Müslümanlara yakın görüyordu. O yüzden Japon halkına İslam’ı anlatmaya ayrı bir önem verdi. Sultan 2. Abdülhamid’e yazdığı bir mektupta Japonya için şu sözleri dile getiriyordu:
“Her ne kadar bizim Müslümanlar arasında, ‘Japonya’da İslamiyet’ adı altında rüya âleminin levhalarında anlatılan havadis pek çok duyulmuşsa da, aslı ve esası olmadığı tahakkuk etmiştir. Fakat bundan sonra İslamiyet’in Japonya’da intişar edeceği şüphesizdir. Zira Japon milleti, yaratılış bakımından İslamiyet’e yakın bir millettir. İslami kaidelerden olan pek çok güzel ahlak, Japonlarda fıtraten mevcuttur. Temizlik, hayâ, sadakat, emniyet, hususan cömertlikle şecaat, Japonlarda adeta bir huy olmuştur.”
Sultan Abdülhamid, İslamiyet’i yaymak için ömrünü adayan Abdürreşid İbrahim Efendi’ye Osmanlının en zor zamanlarında dahi destek olmak istedi. Ancak dönemin şartları buna pek el vermedi. O yine de Asya Kuvve-i Müdafaası cemiyetini kurarak Japonya’da İslamın yayılması için mücadele verdi.
Tokyo Camii’nin ilk imamı
1934 yılında yeniden Japonya’ya gitti. Bolşevik İhlali’nden kaçmak zorunda kalan ve Tokya’ya yerleşen Kazanlı Müslümanlarla burada tebliğ faliyetlerinde bulundu. 1939’da Japonya’da Budizm, Şintoizm, Hristiyanlık ve Yahudilik resmem tanınmış ancak İslamiyet tanınmamıştı. Abdürreşid İbrahim, İslamiyetin resmen tanınması için gerekli ortamı oluşturdu. Tokyo’da bir cami inşa edilmesini sağladı. Bu caminin ilk imamı oldu. 17 Ağustos 1944 tarihinde 87 yaşında Abdürreşid İbrahim Efendi vefat etti. Vefat haberi Japonya yayın organlarınca verilmiş ve büyük bir kalabalık eşliğinde Tokyo müslüman mezarlığına defnedilmiştir.