İnsanat Bahçesi: Avrupa ve Amerika’nın karanlık tarihi
Hayvanat bahçelerinin ortaya çıkışı milattan önce 1100 yılına kadar uzanıyor. İlk hayvanat bahçesinin Çin imparatoru Vu Vang’ın sarayın bahçesine hayvan koleksiyonunu sergilemek amacıyla yaptırdığı düşünülüyor. Daha sonra çeşitli toplumlardan hükümdarlar hayvan koleksiyonları için aynı yöntemi izliyor. Yani hayvanat bahçeleri geçmişte kralların hayvan koleksiyonlarını sergilemek amacıyla ortaya çıkıyor. Modern dünyada hayvanat bahçelerinin ne kadar gerekli olduğu tartışılırken yakın tarihte daha büyük insanlık ayıbı yaşandı. İnsanat Bahçesi…
İçindekiler
Avrupa ve Ametika’nın karanlık tarihi: İnsanat Bahçeleri
Günümüzde medeniyetin beşiği olarak tanımlanan Avrupa’da 1800’lerin sonundan 1958’lere kadar “etnolojik sergiler” adı altında “insan hayvanat bahçeleri” vardı. Avrupalılar tarafından daha çok “Human Zoo” diye isimlendirilen bu bahçelerde başta Afrikalılar zorla kafeslere kapatılıp sergileniyordu. Batı’nın ve beyazların üstünlüğünü, aslında rezilliğini, vurgulayan bu utanç verici olaylar çok değil 20. yüzyılda yaşanıyordu. Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Şehitlerine isimli şiirinde 20. asrı çok güzel özetlemişti aslında:
“…Ah, o yirminci asır yok mu, o mahluk-u asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyle sefil.”
Avrupa’nın bu utanç sergisinde insanat bahçelerinde sadece Afrikalılar bir hayvan gibi muamele görerek sergilenmiyordu. Kızılderililer, Aborjinler, Eskimolar, Uzak Doğulular gibi farklı toplum ve topluluklardan da zorla tutsak edilmiş insanlar vardı.
Sadece 1889 yılında Paris’teki “İnsanat Bahçesi“nde çıplak, yarı çıplak maalesef her türlü yaştan 400 Afrikalı esiri 18 milyon insan ziyaret etmişti. Amerika’da ise 1896’da bir Kızılderili kabilesi Siyular, Cincinnati Hayvanat Bahçesi’nde sergilenmiş ve milyonlarca insan ziyaret etmişti.
İnsanat bahçelerinin amacı
İnsanat bahçelerinin amacı tabii ki bir ego tatminiydi. Güya evrim araştırmalarına hizmet ediyorlardı. Buradaki “canlı ara geçiş formu” olarak nitelendirilen insanlar Avrupalıları eğlendirmekle görevliydi. Avrupalılar bu utanç sergisini gezerken kendilerinden başka toplumların ne kadar ilkel kaldıklarına bakıp kıyas içine giriyorlardı. Oysa gezinti sıradında çektikleri fotoğraf karelerine yalnızca kendi ilkellikleri sığıyordu.
Günümüzde Avrupa’nın karanlık tarihi hakkında çok fazla konuşulmaz. Sanki bir sır gibi tüm bu yaşananlar saklanır. Ama Avrupa’nın ve Amerika’nın en modern şehirlerinde (Paris, Hamburg, Antwerp, Brüksel, Barcelona, Londra, Milan, New York, Varşova) kurulan insanat bahçeleri görülmeyecek gibi değiller. Buradaki içler acısı durum insanlığın geçmek bilmeyen bir mide bulantısından başka bir şey değildir.
Avrupa’ya ilk insanat bahçesi 1874’te Carl Hagenbeck isimli bir Alman hayvanat bahçesi sahibi tarafından yapıldı. Avrupa’nın en büyük hayvanat bahçesi sahibi Hagenbeck, kendince dahiyane bir fikre sahip olduğunu zannetmekteydi. Böylece hayvanat bahçesindeki hayvanların yanına insanları da eklemeye başladı. Bu insanlar genellikle Afrika’dan zorla getirdiği insanlardı. İşin ilginç yanı bu saçmalık Avrupalılar tarafından büyük ilgi gördü. Daha sonra tüm Avrupa’ya ve Amerika’ya yayıldı.
Dünyanın dört bir yanından erkek, kadın, çocuk demeden yüzlerce insan gemilerle Avrupa’ya getiriliyor ve insanat bahçelerinde “vahşi insanlar“, “insana benziyorlar“, “ilkeller” gibi insanlık dışı tanımlamalarla sergileniyorlardı. Sergilendikleri kafeslerdeki tabelalarda ise, “Yiyecek vermek yasaktır. Önceden beslendiler” gibi uyarılar yer alıyordu.
İnsanat bahçelerindeki bu insanlar veba, verem, kızamık gibi salgınlarla hayatlarını kaybetmeye başladıklarında da farklı bir durumla karşılaşmadılar. Ölüme terk edildiler.
Ota Benga: İnsanat Bahçesi’nde intihar eden bir Afrikalı
1883 ya da 1884 yılında Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde siyahi bir Mbuti pigmesi olarak doğan Ota Benga hayat hikayesi ile bu insanlık ayıbının sembolik ismi oldu. 20 Mart 1916 tarihinde intihar ederek içine düştüğü bu zalim tutsaklıktan kurtulabildi. 1903’te 19 yaşındayken yakalanıp köleleştirildi. 1906 yışında New York’un Bronx kasabasındaki Bronx Hayvanat Bahçesi’nde bir hayvanmışçasına maymun ve orangutanlar arasında sergilenmeye başlandı. Ota Benga gazetelerle meşhur hâle getirildi. Sivri uçlu dişleri nedeniyle onun Kongo’da bir yamyam olduğu bile söylendi. Oysa yerel dilde Ota Benga, “dost” demekti. Onu görmek için 25 sent ödüyorlardı.
Kafesindeki levhada:
Afrika Pigmesi “Ota Benga”
– Yaş: 23
– Boy: 1.49 m
– Kilo: 46 kg
– Yer: Kasai Nehri, Kongo Özgür Devleti
– Sahibi: Dr. Samuel P. Verner
– “Eylül ayınca her gün öğleden sonra sergilenecektir.”
gibi hiçbir canlıya yakışmayacak şekilde tanımlanıp pazarlanıyordu. Bir süre sonra tepki gelince Ota Benga özgürlüğüne kavuştu.Tabii buna özgürlük denilirse.
Ota Benga, Gondon isimli bir rahibin yanına verilmişti. Ve bu rahip “Ota Benga’yı medenileştirme” adı altında türlü saçmalıklar yaptı. Önce İngilizce öğretildi. Batı giysileri giydirildi. Yeme, içme ve konuşmayı dersleri verildi. Yani köklerinden koparılıp köleleştirilen sonra da bir hayvanmış gibi sergilenen Ota Benga bu sefet de hiç ait olmadığı bir kültürle köleleştiriliyordu. Yani bir Amerikan gibi davranması bekleniyordu. Medya sürekli Ota Benga’nın peşindeydi. Onu bir eğlence aracı olarak görüyorlardı. Irkçılığa maruz kalıyordu.
Ota Benga’nın intiharı
Ota Benga bunlardan kurtulmak için Virginia’ya taşındı. Orada bir tütün fabrikasında çalışmaya başladı. 1. Dünya Savaşı ortaya çıkınca Kongo’ya dönme hayalleri de suya düştü. Yaşadığı bu ırkçılığın etkisinden kurtulamadı. Malesef ki 20 Mart 1916’da silahla kalbine ateş ederek intihar etti. Ancak öncesinde farklı biri gibi görünmedini sağlayan kıyafeyleri çıkardı. Sonra dişkerindeki dolguları söktü. Özüne dönerek intihar etti.
Ota Benga’nın intiharı büyük tartışmalara neden oldu. 1950’lere kadar Avrupa’nın bir çok yerinde devam eden insanat bahçeleri teker teker kapatılmaya başlandı. 1958 yılında Belçika’nın Brüksel şehrindeki son insanat bahçesinin kapatılmasıyla bu çağ dışı uygulama da sona erdi.