Hz. Muhammed (S.A.V.)’in sözcüklerle resmini çizmek: Hilye-i Şerif
Hilye-i Şerif evlerin tanıdık bir parçasıdır. Sözlüklerde ‘’süs, ziynet, güzellik’’ gibi anlamlara gelen Hilye, ‘’suret, hilkat, dış görünüş ve güzel vasıflar’’ anlamlarını da karşılar. Terim olarak ise peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav)’in fiziksel özelliklerini, güzelliğini ve güzel vasıflarını her ne kadar yetersiz kalsa da kelimelerle çizmek, resmetmek demektir.
Hz. Muhammed resminin çizilmesini hoş ve doğru bulmamıştır. Çünkü toplumun hafızalarında putların resmini çizip onlara tapma gibi İslam inancıyla bağdaşmayan alışkanlıklar vardır. Bu huyların tekrar canlanmaması ve tevhid inancına zarar gelmemesi için Hz. Muhammed (sav) resim, heykel ve benzeri yansıtmaları yasaklamıştır. Bu nedenle kendi resminin de çizilmesini istememiştir. Keza Hazret-i Resul-i Ekrem zamanında insanların resmini çizme gibi bir alışkanlık da yoktur.
İçindekiler
Hilye-i Şerif’in ortaya çıkışı…
Peygamber efendimize özlem duyan ümmeti onu kalplerinde resmetmek için fiziksel özelliklerini ve halet-i ruhiyesini kelimelerle anlatmaya çalışmıştır. Bu da kitap, kağıt ve levhalara işlenen Hilye-i Şerif sanatının doğmasına vesile olmuştur. Osmanlı döneminde de Müslümanlar, Hz. Muhammed’i görsel sanatlar yerine Muhammediye, Miraciye ve Mevlid-i Şerif gibi yazılı eserlerle anlatarak resmetmişlerdir. Hat sanatında bütün yönleriyle bir biçim olan Hilye, göğüs ceplerinde taşınması ya da evlere asılması durumunda insanları hastalıktan koruyacağına inanılır.
Öyle ki Hz. Ali’den rivayetle peygamber efendimizin ‘’Hilyemi gören beni görmüş gibidir. Beni gören insan bana muhabbetle bağlanırsa Allah ona cehennemi haram kılar; o kişi kabir azabından emin olur, mahşer günü çıplak olarak haşrolunmaz.” anlamındaki hadis-i şerifi de hilyeyi şerifin Müslümanlar için önemli bir yeri olduğunu ortaya koyar.
Ayrıca Osmanlı divan şairi Nahifi bu durumu şu sözlerle anlatmıştır: “Muhakkak ki bir kimse, hilye-i şerif yazsa ve ona çok nazar eylese, Allâh Teâlâ o kimseyi hastalık ve sıkıntılardan ve ani ölümden hıfz eyler. Şayet bir yere sefer ettiğinde beraberinde götürürse, o seferinde daima Hakkın muhafazasında olur.”
Hilye-i Şerif’in özenli levhalara hat yani güzel yazı yazma sanatıyla yazılmaya başlanmasının bir sebebi de yukarıda bahsi geçen konudur. Bu sebeple Hilye-i Şerif adı verilen peygamberimiz Hz. Muhammed’in fiziksel özelliklerini ve ahlakını anlatan bu levhalar evlere, dükkânlara asılır, asılırdı. Bir diğer sebebi de Resul’ü Ekrem’in, onun güzel ahlakının, sünnetinin herkesçe bilinip tanınmasını sağlamaktı. Ayrıca peygamber efendimiz bir rivayete göre hilyesinin yazılmasını da istemiştir; Hz. Muhammed’in vefatına yakın bir zamanında kızı Hz. Fatıma yanına gelip onun yüzünü bir daha göremeyeceğini dile getirerek üzülmüş, ağlamıştır. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v.), Hz. Ali’yi çağırıp, ‘’Hilyemi yaz; benden sonra onu gören, beni görmüş gibi olur’’ demiştir.
Hilye-i Şerif’in bölümleri
Usta hattatların ellerinden günümüze ulaşan çokça Hilye-i Şerif örnekleri vardır. 17. Yüzyılda Osmanlı hattatlarca icra edilen bu süsleme sanatı toplamda sekiz bölümden oluşur. Bunlardan dördü ana bölümdür. Bu dört ana bölüme besmelenin yer aldığı ‘’Başmakam’’, Hz. Muhammed ile ilgili anlatıların bulunduğu ‘’Göbek’’, Hz. Muhammed ile ilgili bir ayetin yer aldığı ‘’Kuşak (Ayet)’’ ve hilye metninin devamı ile duanın olduğu ‘’Etek’’ isimleri verilir. Diğer kalan 4 bölüm ana bölümün etrafını saran 4 daireden oluşur. Bu dairelere dört halifenin (Hz. Ebû Bekir, 5. Hz. Ömer, 6. Hz. Osman, 7. Hz. Ali) isimleri yazılır.
Hilye-i Şerifler yazılırken en güvenilir kaynak Hz. Ali’nin rivayetleridir. Hz. Ali (ra), Hz. Muhammed (S.A.V.)’in boyu, göz rengi, saç rengi ve şekli, tavrı, mizacı, konuşması ve ses tonu hakkında şöyle söz eder:
“Rasûlullah (sas), ne son derece uzun ne de kısaydı; o, orta boyluydu. Saçları ne kıvırcık, ne de dümdüzdü; hafif dalgalı idi. Şişman olmadığı gibi, yüzü de yusyuvarlak değildi. Yüzünün rengi kırmızıya çalan beyazdı. Gözleri kara, kirpikleri uzundu. Kemiklerinin eklem yerleri iri ve omuzlarının arası genişti. Avuçları ve ayakları dolgundu. Yürüdüğünde yokuştan iner gibi sert adımlar atardı. Bir tarafa döndüğünde bütün vücuduyla dönerdi.
İki omzu arasında Peygamberlik mührü vardı; zira O, peygamberlerin sonuncusuydu. İnsanların en cömerdi, gönlü en geniş olanı, en güzel ve düzgün konuşanıydı. Gayet yumuşak tabiatlı ve insani ilişkilerde arkadaş canlısı idi. Ansızın O’nu gören kimse heybetinden ilk anda çekinir; fakat tanıdıkça O’nu çok severdi. Ondan bahseden bir kimse, ‘Ne O’ndan önce, ne de O’ndan sonra asla bir benzerini görmedim.’ demekten kendini alamazdı.’’
Tirmizî, Menâkıb 8.
Türkçe hilye-i şerif örneği;
Sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in hayatı – rahle